17 Nisan 2017 Pazartesi

ROMA HİKAYEM..

Zaman zaman Türk Hava Yollarının sayfasına tıklayıp şöyle bir kampanyalara göz atıyor musunuz? İşte böyle anlardan birinde Roma için çok uygun 2 bilet yakalamıştım.. 2014 yılının Nisan ayında Milano-Como Gölü , 1 sene önce de Venedik'i görme fırsatı bulmuştuk.. yani İtalya'nın yabancısı sayılmazdık..Ekim ayının ortasında, güneşli bir sonbahar gününde Roma Fiumicino Havaalanına güzel bir iniş gerçekleştirdik..

Bu seyahatimiz boyunca taksiye binmeyecektik, toplu taşıma araçlarını kullanacak, mümkün olduğunca yürüyerek keşfedecektik Roma'yı.. 

Havalimanından direk her yarım saatte bir kalkan hızlı trene binerek , otelimize çok yakın bir konumda olan Roma Termini’ye ulaştık..  2 kişi için 24 euro ödemiştik.. Roma Terminali koskocaman bir alana yayılmış, Avrupa’nın hemen hemen her noktasına kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir yer  , içersinde bir sürü hikaye barındırıyor, ayrılanlar , kavuşanlar , hafta sonunu Roma da geçirip uzaktaki kampüsüne geri dönen öğrenciler, takım elbiseli şık iş adamları ve daha niceleri.. farklı lezzet durakları , çeşitli mağazalarıyla resmen bir alışveriş merkezi tadında..


ROMA TERMİNİ


Otelimiz Roma Termini’ye yürüme mesafesindeydi.. Hotel California konum olarak şahane , tabiki bu durum beklentinize göre de değişebilir.. dilerseniz Trevi Çeşmesi yakınındaki otelleri de tercih edebilirsiniz. Etrafında irili ufaklı şarap mahsenleri, bol kahkahalı yemeklerin yendiği güzel restoranlar, salaş küçük kafeler vardı… Odamızda gayet genişti, duvarların boyasız olması bile odayı soğutmaya yetmemişti,  küçücük sokağa bakan penceresi, sıcak İtalyan resepsiyonisti ile şirin bir oteldi.  Burada 3 gece konakladık ve yaklaşık olarak 2 kişi için gecelik fiyatı 125 euro civarıydı.


HOTEL CALIFORNIA 



Bavullarımızı odamıza yerleştirdikten sonra , en rahat ayakkabılarımızı giydik ve  kendimizi güzel bir akşam yemeğine hazırladık.. İtalyan lezzetleri tam bize göreydi , zaten Avrupa hatta Amerika seyahatlerimizde bile İtalyan restoranları listesi bizim için oldukça önemliydi.  Otelimizden yaklaşık olarak  4-5km yürüme mesafesinde olan,  Trevi çeşmesi civarında beğendiğimiz bir restoranın bahçesine rastgele oturduk , Penne Arabiata ve Pizza Margaritamızı afiyetle yedik.. aslında bu yürüyüş sırasında Roma da yarın gezmeyi planladığımız bir çok yeri görüp, “aaa burası orası mı” gibi yorumları yaptıktan sonra otelimize geri döndük..hafif bir akşam yürüyüşü tadında geçen bu gecemizde , bulduğumuz çeşmelerden su içmeyi de ihmal etmedik..evet Roma’da suya para vermenize gerek yoktu, sokaktaki çeşmelerden rahatlıkla suyunuzu içip, şişelerinizi doldurabilirsiniz.. yarın için güzel bir program yapmıştık.. Roma gecelerinin hareketli halini çok sevdik..her sokak cıvıl cıvıldı.. her uyruktan insanla karşılaşmak mümkündü.. insanların kaygısız ve keyifli hali sanırım Türkiye’nin son dönemdeki talihsiz durumlarından sonra bize ihtiyacımız olan enerjiyi az da olsa vermişti..





ROMA’DA BİR CUMARTESİ…


Ne yazık ki yurtdışında gelenekselleşen Starbucks kahvaltımızı bu şehirde yapamıyorduk.. Nedeniyse İtalyan dostlarımız tam bir kahve tutkunuydu ve kendi kahvelerine sahip çıktıkları için , güzel porselen bardaklarda envai çeşit kahve içmek yerine karton kutulu bardaklarda fabrikasyon bir kahveye hayır demişlerdi ve bu nedenle İtalya’nın hiçbir şehrinde Starbucks bulunmuyordu. Son aldığım duyuma göre Milano’da bu sene Starbucks açılıyormuş.  Kahvaltı için Roma Termini’de bulunan herkesin ayak üstü uğradığı bir kafeden üzeri mozarella peynirli pizzamsı dilimizi ve portakal suyumuzu aldıktan sonra doğruca Kolezyum'a  yürüdük..Otelimize yaklaşık 1.5 km mesafedeydi..



KOLEZYUM


Ekim ayının sonlarına gelmiştik ama güneş o kadar güzel parlıyordu ki.. Kolezyum tüm ihtişamı ile bizi karşılamıştı. Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen bu arena gerçekten etkileyiciydi. Şüphesiz Romanın en çok turist çeken noktasıydı..  Bu arenada imparatorlar halkı eğlendirmek adına gladyatör dövüşleri düzenlerlermiş. Ayrıca halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurmuş.. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçilmiş. Kolezyum’un içersine gidip gezmek istiyorsanız uzun kuyruklar beklemek durumundasınız yada bir rehber tutarak ön sıralardan giriş yapabilirsiniz. Rehber hakkınızı Vatikan’da kullanmanızı şiddetle tavsiye edebilirim..




Antik Roma’nın geliştiği merkez olan Roma Forumu Kolezyum’un hemen yanında yer alıyordu.  Bu kalıntılar Roma çağını resmen bizlere tekrardan yaşatıyordu. İçersinde büyük anıtlar, yapılar ve antik harabeler vardı.. O dönemde ticaret, iş, ibadet ve adaletin yönetimi burada gerçekleşmekteymiş. Mutlaka burayı ziyaret edip , Roma Çağına sizlerde tanıklık etmelisiniz.


ROMA FORUMU

Sıkıştırılmış müze veya tarihi gezi programlarından hoşlanmam, şöyle rahatça hareket edebilmeli insan, arada dinlenmeli , en önemlisi İtalya’nın her durağında o güzel kahvesinden içmeliydi. 


Peki ya o merak ettiğimiz Roma dondurması ? Kuşkusuz bu şehrin her yerinde dondurmanın lezzetli olma olasılığı yüksekti ama ben kalori hakkımı Giolitti’de kullanmak istedim.. 

Bu arada yürürken gözümüze Santa Maria Maggiore Bazilikası ilişti, muhteşem dekorasyonu ile dikkat çeken Santa Maria Maggiore , Romanın en büyük bazilikalarından biri.  Efsanesini dinlemek isterseniz , bir gece Meryem, Papanın rüyasına girer ve ona yeni bir kilise inşa etmesini söyler , ancak kilisenin inşa edileceği yeri ise yarın karla işaretleyeceğini ifade eder. Yaz günü olmasına karşın Esquiline Tepesi’ne kar yağar ve bunun üzerine papa da bu bölgeye kiliseyi yaptırır.


Santa Maria Maggiore Bazilikası
Sanırım artık Giolitti’yi bulmanın zamanı da gelmişti , yeri oldukça basitti aslında. Pantheon’un bulunduğu meydana doğru yürüyün .. Mc Donalds’ı gördüğünüz an o sokaktan doğruca  ilerleyin ve işte Giolitti karşınızda.. hemen karamel-çikolata ve fıstık aromalı dondurmamın siparişini verdikten sonra dışarı çıkıp parlayan güneşin tadını çıkardım..

Genelde limonlu ve meyveli dondurmaları tercih ediliyormuş ancak alıştığım tatların dışına çıkamadığım için risk almak istemedim..


GIOLITTI



Tatlı ihtiyacımız da bitmişti.. şimdi sıra biraz Alışveriş ardından güzel bir İtalyan Mutfağı bulup karnımızı doyurmaktı. Roma’da alışveriş için şık mağazaların bulunduğu Via Condotti’ye uğrayabilirsiniz oradan Via Borgagnana’ye geçerek alışverişinize devam edebilirsiniz. Bu arada havalimanında Tax Free iadelerinizi almayı unutmayın oldukça avantaj sağladığını düşünüyorum.


Via Condotti



Via Condotti'nin ünlü mağazalarında gezdikten sonra , direk karşısında Piazza di Spagna meydanını göreceksiniz, burası Roma'nın en hareketli bölgelerinden biri çünkü İspanyol Merdivenleri gece gündüz hem Romalıların hem de turistlerin en sevdiği yerlerin başında geliyor..

Bu meydanın bu kadar popüler olmasının nedeni burada yer alan şehrin ünlü merdivenleri.. 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV.Louis için tasarlanan İspanyol Merdivenleri'nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinita dei Monti Kilisesi'ne meydandan ulaşım sağlamaktır. Turistlerin arasından zorluklarla geçip, bulduğumuz boşluklarda fotoğraflarımızı çektirdik. Ardından Trevi Çeşmesi etrafında güzel bir restorana uğrayarak , salata ve  değişmez makarna siparişlerimizi verdik. Trevi Çeşmesi başka bir adıyla Aşk çeşmesini hem gündüz, hem de gece gözüyle görmenizi tavsiye ederim.. Dileğinizi dileyin, arkanızı dönün ve parayı usulca çeşmeye doğru fırlatın. Bu çeşmenin bulunduğu civar, Roma'nın en hareketli sokaklarından biri , gece boyunca kalabalık sohbetlere tanıklık ediyor, şarap eşliğinde yenen uzun yemekler ve sokak satıcıları sizlere eşlik ediyor.


İspanyol Merdivenleri


Trevi Çeşmesi

Sanırım 25.000 adım attıktan sonra, otelin yolunu bulma zamanı gelmişti. Güneşli , dopdulu, tarih kokan bir Cumartesi olmuştu.. Roma'yı sevmiştik, bazı Avrupa kentleri var, bir kez görmeniz yetiyor, burası farklıydı , defalarca yolunuz düşebilirdi.. hiçbir sakıncası yoktu...




Roma Colonna

VATİKAN'DA BİR PAZAR GÜNÜ

"İstikamet Vatikan" sloganıyla başlamıştı Pazar günümüz..Burası hakkında açıkcası çok şey bilmiyorduk, hatta Pazar günü bir çok müzenin kapalı olduğunu daha yeni öğrenmiştik. Sanırım buraya gelmeden önce Vatikan hakkında etraflıca bir araştırma yapmak şarttı.. Otelimize 7-8 km yürüme mesafesindeydi..Sabah topladığımız enerjimizle buraya koşarak, yürüyerek yada bisiklet kiralayarak gitmemiz mümkündü..Vatikan hakkında bildiklerimiz, Roma'da bulunan ayrı bir devlet olması ve Katolik Mezhebinin yönetim merkezi olmasıydı..Dünyanın en küçük yüz ölçümlü ülkesiydi.. Otelden buraya yürümek oldukça iyi bir fikirdi.. Tiber Nehri'nin (Fiume Tevere) üzerinden yürüyerek, ihtişamlı Carte Di Cassaziona (yargıtay binası) önünden hızlı adımlarla geçerek, kalabalık nereye gidiyorsa bizde o yöne doğru ilerliyorduk.. Öğlen vakti vardığımızda , oldukça yoğun bir grupla karşılaşmıştık.. Koskocaman duvarlarla çevrili, her yerin kameralarla izlendiği bu ülke oldukça etkileyici görünüyordu..


Tiber Nehri



Carte Di Cassaziona (yargıtay binası)


Vatikan'da yaklaşık olarak 1500 kişi yaşıyormuş ve bunların çoğunluğu Papazlar ve İsviçreli muhafızlarmış.. Aziz Petrus Meydanı oldukça büyük ve kalabalıktı, herkes en şık kıyafetlerini giymişti, her yıl binlerce Katolik'in ibadet için geldiği bu meydan kesinlikle görülmeye değerdi. 100-200 euro civarında bir parayı gözden çıkarırsanız , rehber eşliğinde Vatikan'ı karış karış keşfedebilirsiniz. Pazar günü dışında gitmenizi ve müzeleri de görmenizi tavsiye edebilirim :)



Aziz Petrus Meydanı



Roma'ya kadar gelmişken buranın en ünlü pizzacısına gitmeden olmazdı. Mütevazı görüntüsüyle, memleketim Urfa'daki kebap salonlarına benzerliğiyle, tam bir esnaf işiydi Pizzeria Baffetto..kapısında beklemek durumundaydınız kuşkusuz, bu güzel pizzalara ulaşmak o kadar da kolay olmamalıydı. Duvarlarında İtalyan futbolcuların fotoğrafları bulunan sıcacık bir yerdi Baffetto. İncecik hamuruyla, mükemmel tadıyla beklediğimize sonuna kadar değmişti. Bu güzel Pazar gününü de tüketmeye az kalmıştı..hava yavaş yavaş kararıyordu..Roma'da gece hayatı isteyenlere Travestre'yi önerebilirim, burası irili ufaklı kafeleriyle Asmalı Mescit tarzında..Turistlerin uğrak yeri olan bu semt, Tiber Nehrinin diğer tarafında kalıyor. Güzel bir gecenin ardından acıkırsanız Pizzeria da Ivo'da soluğu alabilirsiniz. Bu kadar hamur işinden sonra İstanbul'da sağlam bir detoks programı sizin için iyi olacaktır :)



Pizzeria Baffetto

Otelimize doğru yürürken, yine Roma'nın tüm tarihi ihtişamına tanıklık ediyorduk.Sonbaharın en güzel ayı Ekimdir kuşkusuz, havanın o muhteşem tavrı, tüm tanrıların tapınağı anlamına gelen o heybetli Panteon Binası, parıl parıl parlayan Trevi çeşmesi, insanların paralarını fırlatırken kurdukları hayaller, romantik yenen akşam yemekleri, gülümseyerek içilen lezzetli içkiler, Interli, Romalı izlenen italyan ligi.. Novona Meydanında sanatçılardan dinlediğiniz o güzel müzikler.. evet İtalyan kültürü sanki bize daha yakındı.. insanları sıcacıktı.. iklimi daha yumuşaktı.. yediğimiz yemeklerden daha çok tat alır gibiydik.. iyiki gelmiştik Roma'ya.. 



Panteon



Çeşmelerden su içmeyi ihmal etmeyin :)


İlk fırsatta bu güzel şehri keşfedin..

Sevgiler

Eda Atlıoğlu
Ekim 2016


18 Kasım 2016 Cuma

NEW YORK'TA YENİDEN DOĞMAK..



Bu aralar galiba  türlü nedenlerle yolum sık sık Amerika'ya düşmeye başlamıştı.. 4 günlük maceralara ruhum ve bedenim tamamen hazırdı.. tek tesellim Los Angeles ile kıyasladığım , azalan uçuş saatiydi..evet New York yakındı.. sadece 9 saat 30 dakika da gidebiliyordunuz. Tabiki bu işin şakası.. gerçekler okyanusta ve türbülansla geçirdiğiniz dakikaların hemen bitmesi için bol bol dua etmekti..

New York Yolcusu...


Uçak tekerleklerini John F.  Kennedy havalimanına indirdiği anda , sanki uçakta saatlerce uyumuşcasına rahattım .. Jet lag ile savaşmak için tecrübelerime güveniyordum.. Perşembe günü öğlen uçuyorsunuz , perşembe günü akşam oradasınız , zamanı geri almak diye buna diyorlar sanırım :)

Bir Çay Molası

İndiğimiz zaman  uçakta yaklaşık olarak 1 saat yanaşma sırası bekledikten sonra , nihayet New York'un meşhur taksi sırasına ulaşmıştık , buda yaklaşık yarım saatinizi alıyordu , Time Square de ki otelimize gitmek için Metro'yu da kullanabilirdik ancak 10 saatlik uçuştan sonra çok fazla pratik düşünmeye başlıyorsunuz .. haliyle 52 doları gözden çıkarıyorsunuz ancak Amerikalı bir bayanın taksiyi bölüşme fikrine sıcak bakmıştık ve 35 dolara işi bitirmiştik.. Hotel Edison'a doğru yola koyulduk.. evet hayattaki en güzel şeylerden biri kuşkusuz uykuydu.. hemde tam ihtiyacımız olduğu anda.... güzel bir uyku uyuyup, Cuma sabahına erkenden uyanıp, kendimize bir kahve ısmarlamak için  geceyi hemen sonlandırmıştık..


2011 yılından kalan bir fotoğraf... 



1.GÜN 

Turist olarak bir şehri yürüyerek gezmeye vaktiniz yoksa , tabiki çözüm önceki yazılarımda söylediğim gibi kırmızı otobüslerden geçiyor.. hop on- hop off şeklinde hayatınız daha bir anlamlı .. NY için haftasonları bu otobüsler özellikle böyle güzel havalarda çok kalabalık oluyor, burada da sıra bekleme ihtimaliniz yüksek.. Biz "City Sightseeing" olanı tercih ettik , ve 3 günlük herşey dahil bir paket satın aldık , ilerleyen zamanlarda "herşey dahil" konseptini anlatacağım..

Times Square


Kişi başı 65 USD aldığımız bu turun sonuna kadar hakkını verdik diyebilirim.. sadece Gece turuna katılmaya vaktimiz olmadı.. Bu gezi 5 aşamalı .. DOWNTOWN - UPTOWN- BROOKLYN -BRONX ve NIGHT TOUR olarak devam ediyor.. bunun yanında bir komedi show izleyebilirsiniz, ayrıca Feribot turuna dahil olabilirsiniz.. hatta Museum of Modern Art'a ücretsiz giriş yapmanız da mümkün.. gördüğünüz gibi tatil köylerinde olduğu gibi herşey dahil..



City Sightseeing Otobüs yolcuları :)

Otelimizin konumu tahmin ettiğimizden daha iyiydi..  resmen Time Square'nin kalbindeydi , birazcık oda konforundan bahsetmek gerekirse havalandırmanın sesi  canınızı sıkabilir ancak yoğun bir tur yapacağınız için mışıl mışıl uyumanızı engellemeyecek kadar küçük bir sorun aslında.. otel konforum daha iyi olsun diyorsanız bir tık daha pahalı olan , 2012 yılında New York Maratonu için geldiğimde kaldığım Crown Plaza'yı önerebilirim..



Sabahın ilk ışıkları...


Otelin karşısında bulunan Starbucks'da tipik protein deposu olan kahvaltımızı yaptıktan sonra elimizde kahvelerimizle , otobüsümüze doğru ilerledik.."otobüsümüz" diyorum çünkü 3 gün boyunca bu kırmızı araçları ister istemez benimsiyorsunuz.. şöförler tanıdık, size New york'u aynı ses tonunda anlatan hostesler arkadaşlarınız haline geliyor..arada bir şakalaşmayı ihmal etmeyin .. ve Amerika'da insanlar size iltifat ettikleri için her daim kendinizi iyi hissedebiliyorsunuz.. siz de arada sırada birilerinin şapkasına yada saçlarına güzel sözcükler kondurun..


My baby :)



Downtown turun en alıcı yerlerinden biri kuşkusuz Empire Building State , 102 katlı olan bu gökdelen'e çıkmanızı önerebilirim , kışın bazı günlerde alt katlara yağmur yağarken , üst katlara kar yağdığı görülmüş..Açık bir havada çıkarsanız , New Jersey , Pensilvanya , Connecticut'ı görmeniz mümkün..Yolunuza Macy's e uğrayacak devam edebilirsiniz..kuşkusuz Amerikan alışveriş kültürünün temsilcisi.. Fotoğrafta gördüğünüz Flariton Binası 1902 yılında tamamlanmış  ve 1909 yılına kadar dünyanın en yüksek binası olma ünvanına sahiptir..üçgen şekle sahip olan bu bina , 1966 yılında New York'un simgesi seçilmiştir. 



Flatiron Binası


Sıra geldi bünyesinde bir çok mağazayı, barı ve müzeyi barından Soho'yu ziyarete.. burada mutlaka otobüsten inin ve yürüyün..hatta biraz ilerledikten sonra Little  Italy ve Chinatown'dan geçeceksiniz .. mutlaka bir pizza molası verin.. çin mahallesinden sevdiklerinize ufak hediyeler almayı da unutmayın..

Şehrin en güzel manzarası şüphesiz "top of  the rock" da bulunan gözlem alanından geçiyor , Empire State yerine kesinlikle Rockefeller Center'ı tercih edebilirsiniz.. biletinizi almadan önce kaç saat bekleyeceğinizi söyleyen makinelerde işimizi kolaylaştırıyor..Şehri tanımak için mutlaka buraya çıkmalısınız..Döndüğünüzde dostlarınıza  Manhattan'ı kuşbaşı anlatabilirsiniz..





Downtown turumuzu yavaş yavaş sollandırıp , Brooklyn'e doğru yola koyulduk..Manhattan ve Brooklyn adası arasında iki köprü mevcut , bunlardan biri mutlaka yürüyerek , koşarak , yada bisikletle geçebileceğiniz yaya trafiğine açık olan Brooklyn Köprüsü diğeri ise yaya trafiğine kapalı olan Manhattan Köprüsü .. Brooklyn , 19 yy. da yapılmış ve yapımı tam 14 yıl sürmüştür.. muhteşem bir manzara eşliğinde , bu asma köprüden geçip , belki de New York'un en yaşanılası yerine ulaşacaksınız.. Gelir düzeyi yüksek insanların oturduğu , sessiz , New York City'nin karmaşasından uzak , yemyeşil bir yer Brooklyn.. bir sonraki gelişimizde buradan ev tutmayı bile plana dahil etmiştik.. Otobüsten inmeden hızlıca , hayvanat ve botanik bahçeleri , kütüphaneleri , koskocaman parklarından, tek katlı rüya evlerinden geçtikten sonra Manhattan Köprüsünün o güzel manzarası eşliğinde turumuzu bitiriyorduk..



Manhattan Köprüsü Üzerinden .... 

İstikamet doğruca , kendimizi evimizde hissettiğimiz , 5.cadde'de  açılan Simit Sarayıydı.. ihtiyacımız olan güzel bir akşam yemeği , kaldığımız 4 gün boyunca en çok uğradığımız bu mekan kalabalık oldukça bizde mutlu oluyorduk , yemekler çok lezzetliydi , özellikle Türk kahvaltısını hiç özlemedik :) Bu arada 5.cadde (Fifth Avenue) aslında yine abartıldığı gibi olmadığını düşündüğüm, mağaza kiralarının oldukça yüksek , hemen hemen her iyi markayı bulabileceğiniz bir alışveriş caddesi..içersinde cam bir küp şeklinde olan Apple mağazasını barındırıyor..ayrıca koskocaman olan NBA Store'da görülmeye değer.. burada para harcamak yerine , caddenin başlangıcına doğru yürüyün, New york Universitesi'nin resmen doğal kampüsü olan Washington Square Park'a uğrayın.. köşesinde bulunan Starbucks'dan bir kahve alın ve zencilerle muhabbet edin..


Simit Sarayı Kahvaltımız :)



Washington Square Park


İtiraf ediyorum ki  ilk gün jet lag ile savaşmak için çok uğraştım , Times Square'de bir kaç show izleyip , kalabalığa karıştıktan sonra kendimizi otelimizde bulduk..

Times Meydanı



2.GÜN

New York' da en özlediğim yerdir Central Park .. kuşkusuz dünyada eşi benzeri yok.. hayran kalmamak elde değil .. verdiği enerji ve huzur çok farklı.. sabahın 7 sinde güzel bir yürüyüşle başladı günümüz..  yapılacak çok şey vardı.. bisiklet kiralayın , faytona binin , gördüğünüz sincapları sayın ve mutlaka tam bir gününüzü buraya ayırın.. çünkü 4-5 saat size asla yetmeyecektir bu huzur dolu park için..

CENTRAL PARK

Central Park


Simit Sarayında yaptığımız şahane kahvaltımızdan sonra rotamızı Bronz tura yani Harlem'e çevirdik .. Central park'dan sadece 5 blok ötede olan ve siyahların ağırlıklı olarak yaşadığı bu yerde , mutlaka  saçlarınızı ördürmelisiniz..arka sokaklarına uğramadım.. ancak özgürlük kokan yapısını görmezden gelemiyorsunuz, 20 dakikalık bir yürüyüş Harlem için yeterli..akşam vaktiniz varsa Apollo Theatre da güzel bir oyun izleyebilirsiniz.. alışveris için Malcolm Shabazz harlem Market'e uğramayı unutmayın.. ve hepimizin yakından bildiği beyzbol takımı Yankees.. kuşkusuz Amerikan spor tarihinin en çok başarılı klubü.. Bronz tur sırasında  2009 yılında yapılan yaklaşık 52.000 kişi kapasiteli Yankee Stadyumunu  görme imkanınız da var..burada hemen bir hop off yapın , Yankee şapkalarından bir tane de siz alın ..



Vaktiniz varsa Night Tour'a katılmayı ihmal etmeyin.. O güzel köprüleri, bazılarımıza beton yığını gibi gelen , bazılarımızın ufkunu açan ışıklı gökdelenlerin ihtişamını bir de gece gözüyle yakalayın...Broadway'de inin güzel bir yemek yiyin.. ve akşamınızı sollandırın


3.GÜN

New York'da geçirdiğim 3.günüm özeldi .. çünkü bugün doğmuştum.. 32.yaşımdı... saat farkıyla arkadaşlarımın kutlamalarına cevap verdikten sonra, güzel bir gün olacağından şüphem yoktu..
Amerikanın bende bıraktığı etki her zaman farklı oluyordu .. 10 saatlik yolu 4 gün için mi gidiyorsunuz sorusunun cevabı aslında Ahmet ve bende saklıydı..seviyorduk napalım ..  günde 25.000 adım atmayı, önceden  adını bile duymadığımız ücra köşelerdeki  kafelerde oturup sohbet etmeyi ,kahvelerimizi içerken hayal gücümüzü zorlamayı ,  Amerikalıların konuşmalarına zaman zaman kulak misafiri olmayı , bir tane de simit sarayı Santa Monica'ya mı açsak  diye ufkumuzu zorladığımız anları , züccaciyecileri gezip kullandıkları koskocaman bardaklara şaşırıp kalmayı , ufacık hediyelerle sevdiklerimizi şımartmayı , şu central park dan bir tane de İstanbul'da olsaydı diye iç geçirmeyi , koskocaman pizzaları yorgun bir günün ardından afiyetle yemeği , değişik hallerle çektiğimiz selfieleri, dünyanın neresinde olursa olur sarılmayı , o anı yaşamayı , ve bulunduğumuz o ana şükretmeyi.. evet şükürler olsun ki 32.yaşıma eşimin süprizi ile New York City'de girmiştim.. Umarım 2017 'de yine böyle sağlıklı, sevdiklerimle birlikte geçirdiğim, bol gezmeli bir yıl olur..

Sadece Sevin...Brooklyn Köprüsü


Son günümüzde Roosevelt adasına gitmeye karar vermiştik..kuşkusuz herkes için New York City uyumayan bir şehirdi.. canlıydı .. kaygılıydı .. zaman zaman stres doluydu.. nefes almak için East River üzerinde süzülen teleferiğe binerek sadece 10 dakika içersinde bu adaya ulaşabiliyordunuz..
3km uzunluğunda olan bu adayı kısa sürede gezebilirsiniz..en dingin yeri SouthPoint Park..hava güzelse mutlaka burada bir yürüyüş yapın hatta Mahnattan manzarası eşliğinde bir piknik bile organize edebilirsiniz..  ilginç bir bilgidir ki adada yaşayanlar araçlarını, kendilerine tahsis edilen büyük otoparklara park ederek , ada içinde gidecekleri yerlere ulaşmak için toplu taşıma araçlarını kullanmak zorundadırlar..vaktiniz varsa mutlaka bu sakin adayı ziyaret edin.. New York'un karmaşından biraz uzaklaşın ve teleferiğin harika manzarasına şahitlik edin..


Roosevelt Island



East River


Günün geri kalan kısmında , "henüz yapamadıklarınız" listenize göz atın ve doğruca yaklaşık 1 saat süren feribot turuna çıkın.. Kırmızı otobüslerin herşey dahil paketinden aldığınız zaman bu turada haliyle hak kazanıyorsunuz..  Feribotlara World Trade Center yada Pier 78 den binebilirsiniz.. böylelikle Özgürlük Heykelini arkanıza alıp güzel fotoğraflar çekebilirsiniz... köprülerin o muhteşem görüntüsünü  .. New York City'nin arka bahçesi olan New Jersey manzarasını da fotoğraflamayı unutmayın..




Ve İstanbul yine bizi bekliyordu.. Oysa ben daha Broadway de bir müzikale gidecektim , 230.kata çıkıp rooftop bar da birşeyler içecektim.. peki ya Central Park da bisiklet kiralama fikri...hatta yeni yıl öncesi güzel bir outlet alışverişini Woodbury Common Premium'dan yapabilirdim.. en önemlisi bu kez Apple'ın yolunu tutmamıştık :)  ne yazık ki bir sonraki sefere diyerek New York'a yeni yaşıma girmiş bir şekilde veda ediyordum..

İyiki doğdum..




New York'a Veda... 



EDA








22 Ağustos 2016 Pazartesi

Rüya Şehir Los Angeles




Bu Rüya şehire 2 kez yolumuz düşmüştü.. 2014 yılının ilk sabahına Santa Monica’da uyanmıştık Yine çok uzun bir Amerika seyahati bizi bekliyordu .. dolu dolu 4 gün .. bu uzun zamana acaba farklı bir eyalette bulunan Las Vegas’ı da sığdırabilir miydik? evet sığdırabilmiştik.. peki ya Hollywood ? tabiki onu da.. =)

California’nın en gözde şehri kuşkusuz Los Angeles .. bazı şehirlere 4 gün yetiyordu .. ama bu kentte keşfedecek o kadar çok şey vardı ki..


Bu yüzden 2015’in yazında 15 günlüğüne ev tutmaya karar vermiştik. Buraya bir seyahat planlıyorsanız , kesinlikle downtown da kalmamanızı öneriyorum , konaklayacak en güzel yer adını Hristiyan Azize Monica’dan alan  Santa Monica civarları , burada genelde pahalı oteller mevcut , ancak Airbnb den ekonomik bir ev tutmanızı şiddetle tavsiye edebilirim.. Ulaşım konusunda ise  maalesef toplu taşıma gelişmediği için , araba kiralamanız gerekebilir.. burada her ailede en azından 2 araba bulunuyor ve trafik oldukça yoğun..

Evimiz..


Clover Park- Santa Monica


Santa Monica ‘da Clover Park yakınlarında bulunan şirin evimize adımımızı atmıştık , bu kez koskocaman 15 günümüz vardı.. her günü planlamak daha kolay görünüyordu.. hatta zamanımız kalırsa San Diego’ya bile uğrayabilirdik..


Yoga is Everywhere


Santa Monica bölgesi , Downtown’a göre daha güvenli , az sayıda evsiz barındırıyordu.. Burada tüm gün spor yapabilirsiniz , sahilden bisiklet kiralayarak Venice Beach’e kadar gidip , sevdiklerinize ufak hediyeler alabilirsiniz , arada mola verip NBA tadındaki sokak maçlarını izleyebilirsiniz.. Okyanus da yüzmeyi göze alıyorsanız , buyrun sizi koskocaman dalgalar bekliyor..Santa Monica Muscle Beach’de vücudunuzu geliştirebilirsiniz =)  akşamüstü uzun yürüyüşler yapabilirsiniz , alışveriş ruhunuzu Third Pomeranade Street de geri getirebilirsiniz.. tüm istediğiniz markalara buradan ulaşabilirsiniz.. Clover Park’da piknik yapabilirsiniz ..bir basketbol maçına dahil olup, mahallenin gençleri arasına katılabilirsiniz.. Matınızı alıp , ruhunuzu Santa Monica Yoga’da dinlendirebilirsiniz.. Akşamüstü Pacific Park’a gidip , filmlere konu olan meşhur dönme dolaba binebilirsiniz..Santa Monica Pier’deki  Bubba Gump Shrimp’e uğrayıp karnınızı doyurabilirsiniz.. Evinize dönüp , komşunuzla uzun uzun sohbetler edebilirsiniz..

Şimdi anladınız mı burası neden birçok Hollywood starının ve yönetmenin gözdesi?

Med Cafe- Venice Beach

Venice Beach


Biraz kültür ve sanat turu yapmak isterseniz, Museum of flying, Bergamot Station ve Santa Monica Museum of Art’a uğrayabilirsiniz.

Santa Monica’ya yakın gidebileceğiniz yerlerden ilki  Venice Beach .. evet filmlerdeki gibi burada paten yapan bikinili kızları görme şansınız yüksek.. kuşkusuz skaterların uğrak yeri,  cıvıl cıvıl, her türlü insanla karşılaşma ihtimaliniz olan kalabalık bir sahil burası ..


Malibu Beach, kesinlikle haftasonu tercih etmeyin derim çünkü trafik buraya oldukça yoğun… dalgalarla boğuşmak , sörf yapmak için doğru bir adres.. dönüşte Nobu’nun güzel manzarasında bir şeyler içmeyi unutmayın.. Los Angeles sahillerinde sakın bizdeki gibi ayağımıza gelen hizmetler beklemeyin , meyvenizi , havlunuzu , şemsiyenizi , sandalyenizi kendiniz götürmelisiniz..


Malibu Beach


Malibu Beach

Gelelim dünyadaki film sektörünün kalbine .. Hollywood.. kesinlikle isim çok havalı değil mi? Gittiğiniz zaman iyi reklamı yapılmış diye düşünmeden edemiyorsunuz .. ne yazık ki sokaklar temiz değil  ve hava karardıktan sonra güvenli olduğunu söyleyemem.. Hollywood bulvarına ayak basın , Walk of Fame de bir yürüyüş yapın ,  oradan direk Beverly Hills’e doğru yol alın..


Beverly Hills’de o meşhur malikanelerin yanından geçerken, acaba Hollywood starlarından birine rastlar mısınız diye düşünmeden edemiyorsunuz, lüks arabaların, milyon dolarlık evlerin belki de sıradanlaştığı bir yer burası… Alışveriş yapmak yada Cheese Factory’de birşeyler atıştırmak istiyorsanız mutlaka Rodeo Drive’a uğramalısınız. Bir çok kafeyi ve ünlü restorantı içinde barındıran bu caddede Türk dostlarınıza rastlama olasılığınız da oldukça yüksek , hatta yakınlarındaki  Cafe İstanbul’da özlediğiniz Türk yemeklerinden tadabilirsiniz …fiyatlar için uygun diyemem ancak Amerika’da damak zevkinize göre birşeyler bulamıyorsanız burası iyi bir alternatif olabilir.. Harika bir Türk kahvaltısını özlediyseniz , yine bu cadde yakınlarındaki Akdeniz Mutfağı kökenli olan Mama's Secret Bakery & Cafe’ye mutlaka uğrayın..Duvara el izinizi bırakmayı unutmayın..


Rodeo Drive- Beverly Hills




Yolunuz 1 gün bile olsa mutlaka Los Angeles downtown'a  düşmeli.. yüksek katlı iş merkezlerinin olduğu , geceleri bir çok evsizi barındıran downtown  Los Angeles Lakers'ın sahası olan Staples Center'a ev sahipliği yapıyor.. ziyaret saatleri değişiyor bu nedenle web sitesinden bakmanızı öneriyorum..NBA maçlarına denk gelmediyseniz , programı takip ederek burada güzel bir konsere gitme şansınız da olabilir.  Bunun dışında Griffith Gözlem Evine giderek Hollywood yazısını daha net görebilirsiniz ...Walt Disney Concert Hall , Music Center, Bradbury Building, Grand Park, Union Station bu bölgede göz atabileceğiniz diğer yerler..



Los Angeles - Downtown


Adrenalin dolu bir gün  yaşamak istiyorsanız .. doğruca Universal Studios.. web sitesine girerek( http://www.universalstudioshollywood.com/) ziyaretinizi planlayabilirsiniz.. sabahın erken saatlerinde gidin aksi takdirde hem şovları izlemek , hem stüdyo turu yapmak , hem de atraksiyonlara binmek için zamanınız kalmayabilir.. burada ufak alışverişler yapmayı unutmayın ..

Universal Studios- Hollywood

Şimdi biraz LA'nın dışına çıkmanın vakti gelmişti, başka güzellikleri keşfetmek için zamanımız azalıyordu.. Los Angeles'ın güneyine doğru yol almıştık , karşımıza koskocaman limanıyla Long Beach çıkmıştı.. Büyük Okyanus'a kıyısı olan bu şehir , California eyaletinin en büyük 5.kenti.. Aslında dışardan baktığınızda oldukça "yapay" duran birşeyler hissediyorsunuz..Limanda  yürüyüş yaptıktan sonra , Queen Mary gemisini ziyarete gidebilirsiniz.. Benim fikrimce eğer  San Diego'da bulunan Sea World'e uğrama şansınız varsa , buradaki Pasifik Akvaryumunu görmenize gerek yok.. Kuşkusuz erkeklerin çok ilgi gösterdiği, Abd'de bir zincir haline gelen , turuncu ve beyaz giymiş bir sürü güzel kadının arasında oturup yemek yediğiniz Hooters'da birşeyler atıştırabilirsiniz..

Bahsedeceğim yer kuşkusuz yaşlanmak isteyebileceğiniz bir yer olabilir.. Newport Beach.. gezdiğiniz zaman buradaki evlere, ortama , atmosfere adeta hayran kalıyorsunuz .. uzaktan koşarak size doğru gelen 25 yaşında sandığınız kadının aslında yaklaştıkça 55 yaşlarında olduğunu fark-ettiğiniz, belli ki insana iyi gelen bir sahil şeridi burası .. Amerika'nın en pahalı evlerinin satıldığı , biraz Bodrum havası olan , gün batımında film sahnesi gibi içinizi ısıtan bir yer burası..Fashion İsland''a uğrayarak mağazalara göz atabilirsiniz, feribota binerek Balbao sahilinde yürüyüşünüzü yapıp , Corona Del Mar'da günü batırabilirsiniz. Newport'ta bulunan ufak ama pahalı olan dükkanlara göz atmayı unutmayın..

NewPort Beach - Orange County




Newport Beach - Günbatımı

15 günlük Los Angeles seyahatimiz de alışveriş yapmamış olamazdık .. İlk olarak bir Türk'ün Amerikay'a ayak basınca ilk gerçekleştirdiği eylem olan google'da en yakın outleti araştırmaya koyulduk ve tüm Amerika'da artık zincir haline gelen şehrin dışındaki Premium Outlet'te, Guess mağazasında deli gibi çanta ararken bulduk kendimizi.. San Francisco yazımda da bahsettiğim gibi, artık outletlere gitmek bazı markalar dışında , doların Türkiye'deki karşılığına bakarsak, gerçekten bir avantaj sağlamıyordu.. Yine de boş bir valiz ile gidebilirsiniz yada oradan kendinize bir  Samsonite valiz alabilirsiniz..Alışverişin daha avantajlı olduğu , şehir merkezinde bulunan , Ross , Marshalls ve T.J Max gibi yerleri tercih etmenizi öneriyorum.. buralarda uygun fiyatlara , marka çantalar, cüzdanlar, hatta elbiseler bulabilirsiniz..

Neler yapamadık kısmına gelince , Santa Barbara sahil kasabasına gidip şöyle arkadan çekilmiş pozlarımdan birini veremedim =) Los Angeles Lakers'ın bir maçına denk gelip tezahürat yapamadık , Newyork da ziyaret ettiğim için Hollywood Madam Tussaud müzesine gitmeye gerek duymadım, Laguna Beach'de güneşe doyamadım ve daha belki de bir çok şey..

San diego ve Las Vegas hikayelerimi bir sonraki postumda sizlerle paylaşacağım..


Sevgilerimle..


Eda..




16 Ağustos 2016 Salı

Çeşme'nin Büyüsü..


Haftasonu geldi çattı .. İstanbul da denemediğiniz havuz , gitmediğiniz parti ve Beach kalmadı.. nem oranı da hayli yüksek .. trafik ve yol çalışmaları hat safhada.. en iyisi telefonunuza indirdiğiniz Türk hava yolları programından bir İzmir seyahati yaparak , 48 saat olsa da buralardan kaçmayı deneyebilirsiniz..
Bu aralar Atatürk Havalimanı, ülkedeki durumlarından dolayı bir hayli boş, uçaklarda her saat yer bulabilirsiniz, hatta uçaklar yanaşma konusunda hiç bu kadar hızlı olmamışlardı, park yeri sorunu dahi yok…

Bizimde Çeşme hikayemiz aynen böyle başlamıştı .. 48 saatlik hızlandırılmış turumuzu sizlerle paylaşmak istedim..


Birinci Gün


Cumartesiyi– Pazara bağlayan gece saat 02.30 da uçağımız indi , İzmir’in yeni olan havalimanını ilk kez görüyordum ve adeta büyülendim… Türkiye’de kuşkusuz birincilik koltuğuna oturabilir..
Arabamızı kiraladıktan sonra , düştük Çeşme yollarına, istikamet doğru Alaçatı

Yaklaşık 1 saat sonra otelimize vardık .. Gecenin sessizliğinde , İzmir Otobanında , son ses şarkılar eşliğinde uykumuzdan eser kalmamıştı…


Alaçatı denince aklıma butik otellerin o huzurlu hali geliyor , hepsi küçücük , hepsi sıcacık , bazen salaş , bazen modern .. ama kuşkusuz hepsinin ortak özelliği “samimiyet”…
Hızlı bir araştırmadan sonra Brera Alaçatı da kalmaya karar vermiştik.. evet butik otel konseptiyle , diğerlerine göre daha modern döşenmiş, tam ortasından geçen şirin havuzu,  ilgili personeli ile doğru bir tercih yaptığımıza artık emindik.. ve tabiki organik ege kahvaltısı..
Ekonomik olan odaları 13m3 ve terasları var ..  zaten 48 saat için fazla bir metrekareye ihtiyaç yoktu.. Dilerseniz daha büyük ve jakuzili odaları da mevcuttu..




İkinci Gün


Alaçatının o güzel havasında , cildimiz dinlenmiş bir şekilde uyanmıştık.. ve ihtiyacımız olan organik Ege kahvaltımızı yaptıktan sonra Çeşmenin en güzel denizinin olduğu Fly inn e doğru yola çıktık..
Fly inn otelimize yaklaşık olarak 10-15 km ydi… mükemmel durgun bir deniz, Bej kafe de yediğimiz lezzetli yemekler, eğlenmek isteyenlere dj eşliğinde happy hour partileri , denizin ortasındaki sandalyelerde sohbet muhabbet.. unutmadan denizdeki salıncakta fotoğraf çektirmezseniz olmaz J.. uzun bir kumsal .. yüzen tatlı evcil hayvanlar ..eğlenen gençler… ve çocuklu bir aileyseniz kuşkusuz burası doğru seçim..



Fly Inn Beach - Çeşme




Su sporlarına meraklıysanız , yakınındaki Fun Beach’i tercih edebilirsiniz.. yine bu bölgede oldukça güzel olduğunu duyduğum ancak 48’e saate sığmayacağı için gidemediğimiz Zio beach ve Before Sunset var.. öncesinde rezervasyon yaptırmak gerekebilir..


Çeşme - Fly inn



Güzel bir deniz , kum  ve güneşin ardından , akşam Mehmet Erdem’i dinlemek için yolumuzu  Aya Yorgi’de bulunan Sole Mare’ ye çevirecektik.. Buraya gündüz de gelebilirsiniz, Fly inn gibi berrak bir denizi olmasa da koyda olduğundan dolayı oldukça durgun ve güzel bir deniz olduğunu söyleyebilirim.. Öncesinde Çeşme Marina’ya uğradık , bu sene bodrumun aksine daha kalabalık ve canlıydı.. Mekan öncesi birşeyler içmek istiyorsanız ve 90 lar severim diyorsanız mutlaka  işletmeciliğini Salim Bey’in yaptığı , marina girişinde terasta bulunan Ekşi Limona uğrayın derim, değişik ve güzel olan kokteyllerden tadın..


Son günümüz..


Alaçatı’da yine güzel bir sabaha uyanmıştık, istikamet  Aya Yorgi de bulunan KafePi.. size tavsiyem ortaya güzel bir Keyfekeder kahvaltı sipariş etmeniz , mükemmel gözlemenin de tadına bakabilirsiniz… Genellikle yaşları 17-24 arasında değişen gençlerin takıldığı bu mekanın fiyatları da oldukça iyi .. deniz durgun .. Cumartesi ve Pazar günleri çok kalabalık olduğu için pek önerilmiyor.. bu bölgede yeni açılan Tren Ayayorgi Beach , yada yılların eskitemediği Babylon’u da tercih edebilirsiniz, biraz yaş ortalaması büyüsün diyorsanız kuşkusuz Sole Mare.. Akşamları da bu mekanlarda partiler yapılıyor.. Ünlü dj’ler ve yaz şarkıcıları dediğimiz Demet Akalın ve arkadaşları sahne alıyorlar..



Kafe Pi Beach


Sıkıştırılmış zamanımızda Dost Pidesiz olmazdı.. evet gidin ve sınırsızca yiyin diyebilirim.. Mutlaka Dostaki ve Tahinli Pidesinden deneyin..

Peki ya Alaçatı sokaklarını gezmeye zaman olmadı mı ? Bir önceki seyahatimde 1 günde olsa daracık ve kalabalık sokakları gezme fırsatım olmuştu .. Alaçatı da yapamadıklarım kısmına gelince , Ferdi baba da ne yazık ki balık yiyemedim, ne yazık ki Hacımemiş mahallesinde bir şeyler içemedim.. ve ne yazık ki mavi dondurmanın tadına bakamadım.. Sörf yapmaktan hiç anlamadığım için Alaçatı Marina’ya da  uğramadım .. vaktiniz varsa mutlaka bunları da deneyin derim…








Sevgilerimle ..


EDA..